Dr.İhsan Şenocak

Dr.İhsan Şenocak 07.03.2015 - İYV Vefa Lisans Yurdu

MODERN DÜNYADA HAKİKİ MÜSLÜMANLIK

İslam; önce imandır, sonra tefekkürdür, aksiyondur ve netice itibariyle dava şuurudur. Yani önce iman edeceksin, teslim olacaksın; sonra o teslimiyeti tezekkür edeceksin, ardından ameliye devresi başlayacaktır. Tabi ameliye etmeden neyi, nasıl, ne şekilde ameliye etmek için düşünür. Düşüncenin bir sidre-i müntehası yani son noktası vardır. İnsan akılla son noktaya kadar belki ulaşır fakat ötesine geçemez. Mesafeleri imanla kat ettiği zaman ise sidre-i münteha’nın ötesine geçer. Yüce olana ulaşır. Böylelikle imanı kuvvetlenir. İman, tefekkür, amel ve dava şuurundan oluşan İslamî düşünce sistemi Allah Resulü’nden sonra defaatle saldırılara uğramış, tahrip edilmek istenmiştir. Ashab bütün bu saldırılara Kur’an-ı Kerim’i sünnetle tefsir ederek karşı koymuştur ama modern dünya denilen zaman da bunlara her türlü oyunlar oynanıyor, Müslümanlık diye bildiğimiz kavarama yeni şeyler ekleyerek değerini yitirmeye çalışıyorlar. Daha doğrusu Müslümanlık kavramını yok etmeye çalışıyorlar. Günümüz Müslümanları değişen hayat tarzı karşısında yeni bir İslami söylem geliştirdiler. Her ortaya çıkan “yeni fikirlere” karşı: “Bu Kuran’da geçer, Hadis’te geçer” gibi bir üslup takınmaya başladılar. “Zaman sana uymazsa sen zamana uy!”, Ne bu deveyi güderim, ne bu diyardan giderim”, “İte dalaşmaktansa çalıyı dolaş” gibi cümleleri kullananlar çoğaldı. Bu söylemler hangi anlayış tarzının neticesinde ortaya çıkıyor?

Bunlar, modernist müslümanı rahatlatmak için geliştirilen ya da kullanılan söylemlerdir. Birçokları strateji müslümanı olmayı tercih etti. Müslümanca yaşama gayreti yitirildi. Modernist Müslüman, sıcak bir evim, iyi bir işim, dolgun bir maaşım olsun, namazımı da kılayım, cenneti de dünyada yaşayayım istiyor. Modernizmin ahireti olmadığından onun cenneti dünyadır. Ama bizim cennetimiz burada değil, ahirettedir. O cennete haramlarla, şüpheli şeylerle ulaşılmıyor.

Modern müslümanın nassları çağdaş dünyanın değerleri ve kabulleridir. Bu tür söylemler çağdaş dünyanın nasslarından beslendi. Hem dindar olurum, hem faiz alırım diyebiliyor müslüman.

İşte bütün bu yapılanlara karşı yapmamız gereken cihad ve şehadetin gerekliliğini artırarak gerekeni yapmamız. Bunu da yüce kitabımız, Rabbimizin bize en güzel hediyesi , yol göstericimiz Kur’an-ı Kerim’e sarılmak, onu bırakmamak ve Peygamber yolundan ayrılmayıp sünnet yolunda ilerlemek. Bütün mesele bu kardeşim.

Nikahsız ilişkilerin özendirildiği televizyon dizileri aile yapısına karşı organize bir suikasttir. Bir erkeğin kendisine nişan düşen birisiyle mesela ; abisi öldüğünde yengesi oluyor. Bu yüzden aynı sofra da aynı ortamda bulunması doğru değil ve HARAMDIR. Bayan ve erkeğin aynı sınıfta ders işlemesi ; göz göze gelmesi HARAMDIR ey benim kardeşim… 

El ne der? Toplum olarak en büyük problemlerimizden biri “el ne der” kaygısıdır. “Allah ne der” in çok daha önündedir çoğu zaman. Allah (c.c) emrinin, rızasını önüne geçen her şey puttur oysa. El putundan kurtulmak lazım.

Evler elin ne diyeceğini dikkate alarak döşenir, çeyizler el için yapılır. Evin en güzel odası, el için her daim temiz ve bakımlı tutulur, ev halkına kullandırılmaz.

Eş seçerken bile başkaları ne der kaygısı güden çok kişi var. EI gün “bula bula bunu mu buldu” der diye beğendiği adayı kabul etmeyenler var. Ya da sırf el tarafından kınanmamak “Buna mı vermiş kızını ya da bunu mu almış oğluna” sözünü duymamak için çocuklarının kısmetine engel olanlar, evladını sevdiğine vermeyenler var.

Genç yaşta dul kalmış fakat” el ne der” kaygısından evlenmeyen hanımlar da çok var. Oysa “ne der” diye çok değer verdiği eller kapısını kapattığında o yalnızlığı ile baş başa kalır fakat bunu düşünmez. Düğünler, nişanlar, elden “aferin almak” için çok gösterişli yapılır. “Bu yaptığım israf mıdır Allah razı mıdır” diye düşünülmez. Üzüntülerimiz, sevinçlerimiz çoğu zaman el kaygısı ile belirlenir.

Geçen gün bir profesör canlı yayında karısını azarlamış. Aman aman o kadın neden boşanmıyormuş da o adamla yaşamaya devam ediyormuş. Feministler baskıyla kadını boşanmaya teşvik ediyor. Elbette yapılan hoş bir şey değil, erkek karısını başkalarının önünde rencide etmemeliydi fakat bu o iki kişiden başka kimseyi ilgilendirmez ki. Sırf el gördü diye kadın neden bir olaya bakıp yuvasını yıksın ki? Bu da açıkça bir el baskısı.

“Allah ve rasulü ne der, ben ne diyorum, eşim ne der, çocuklarım ne der, anne babam ne der.” Bunlar elin ne dediğinden çok daha önemlidir.

Küçük yaştan itibaren anneler-babalar farkında olmadan çocuklarına elin her şeyden daha önemli olduğu mesajı veriyorlar. Bir kaç misal “Evi dağıtmayın bir gelen olursa ne der! Kalk kızım evi temizleyelim komşu gelse dilinden kurtulamayız. Hareketlerine dikkat et bize laf getirme kızım. Oğlum öyle yapma millet ne der!…”

Mesela hoca çocuklarının çoğunun dini yaşantı ile problemleri vardır. Çünkü pek çoğu “Sen hoca çocuğusun, babana- annene laf getirme, sen imam kızısın-oğlusun öyle yapma…” diye büyütülmüştür. Davranışın sebebi din üzerinden ele bağlanınca çocukta tepkiyi dine karşı duyabiliyor.

Aslında çocukların uyarıldığı konuların çoğu gerçekten yapılması ya da yapılmaması gereken şeyler fakat sebep olarak başkalarını göstermek çok hatalı. Davranış el için yapıldığında elin görmeyeceği duymayacağı yerde her şey yapılabilir hissi oluşabilir çocukta. Çocukları eğitirken ve öğretirken davranışlarının ölçüsünü el üzerine kurmamaları için ellerine “el ne der” terazisi vermeyelim.

Onların yaşlarına uygun, anlayabilecekleri şekilde, inancımız doğrultusunda, güzel, mantıklı açıklamalar yapmak gerek. “Bunun yerine daha doğru nasıl bir hareket ne olabilir? Bu davranışın sonunda bir düşün bakalım ne gibi problemler çıkabilir? Sen bunların sonuçlarına razı mısın? Yaptığın davranışın sonucu başkalarını da etkilediğinde bunun sorumluluğunu almaya hazır mısın?” gibi. Onları düşünmeye, doğru davranışı yapmaya sevk eden cümleler olması daha iyi olur.

Tabii ki belli bir ölçüde el önemlidir. Herkes yaptığıyla başkasına örneklik oluşturuyor. Yapılan meşru olmayan bir davranışsa yayılmasına sebep olmamak gerek. Ya da başkalarının anlamasının zor olduğu bir durum ise boş yere dedikoduya kalmamak için dikkatli olmak gerek. Bundan daha fazla değil. Hayatını elin övgüsü ya da yergisi üzerine kurmamak gerek.

El kaygısını attığımız zaman üzerimizden büyük bir yük kalkacak. “Elin ağzı torba değil ki büzesin” demiş atalarımız. Ne yaparsan yap elin ağzını kapatamazsın. Yapılan davranış iyi ya da kötü kimi övecektir kimi yerecektir. Herkes kendi elindeki teraziye göre tartacaktır. Önemli olan bizim elimizdeki terazinin doğru tartması.

İşin bir de başkalarına karşı el tarafında olma boyutu vardır. Başkalarının hayatı hakkında konuşmak, ahkam kesmek, kınamak doğru bir davranış değil. Bu bizi gıybet iftira gibi manevi hayatımız için vebali çok, hesabı zor sözleri söylemeye götürebilir, bundan da sakınmaya gayret etmek lazım. En doğrusu başkaları ile değil kendimizle uğraşalım. Kendi hatalarımıza kendi kusurlarımıza bakalım, onları düzeltmeye çalışalım.

Fotoğraf Albümü için tıklayınız.